Şiir sözün Sümer ve Türk dillerindeki tohumları

  1. Şiir – Şarkı – Söz

1.1 Şiir sözün tanımlamaları

Sözlükteki bilgiye göre şiir

duygulardan, düşüncelerden, düşlerden, özlemlerden vb. süzülmüş yaşantı birikimleri olarak, ozanların, sözcüklerin sözlük anlamlarına kimi zaman değişik anlamlar da yükleyerek, dil içinde özel bir dil yaratarak oluşturdukları, imgelerden, simgelerden, söz sanatlarından, ritimden, uyumdan vb. yararlanarak ortaya koydukları, okurda estetik duygular uyandıran yazın ürünüdür.

Şiir tanımlarının sentezini yapan Doğan Aksan’a göre ise şiir

“Gerek içerik ve öz, gerekse söze dönüştürme, sunuluş açısından özgün, etkilemeye, duygulandırmaya yönelik, yaratı niteliği taşıyan bir söz sanatı ürünü”dür.

[Şiir Dili ve Türk Şiir Dili, Engin Yayınları, İstanbul 1993]

Yahya Kemal Beyatlı gerek elçi olmasından gerek yoğun ilgisi bakımından dolayı hem batı hem doğu kültürünü iyi bilen bir şairimizdir. Yaşam boyunca hiçbir şiir kitabı yayımlamamış kendisi, sürekli her eserin daha mükemmel olması için çalışmıştır. Dolayısıyla şiir konusunda da edebi yorumlarını ustaca büyük bir titizlik ve incelikle dile getirmiştir.

Günümüzde nazım ve nesir yazı türleri anlatım tarzları bakımından birbirlerine gitgide benzemişken şairimiz cumhuriyetin kuruluşu döneminde bu ikisini ayrı kategoriye sokup somut bir şekilde tanımlamıştır:

Şiir, rythme yâni nazım sanatı olduğu için güfteden önce bir bestedir. Mısrâlarında nağme hissedilmeyen bir manzûme sâdece bir güftedir ki onu nesir sâhasına atarız.

[Yahya Kemal Beyatlı, Edebiyata dair, S. 7]

Bu görüş itibariyle şiiri şiir kılan nağme olduğundan şiir ve şarkı birbirlerine çok yakın olduğunu anlıyoruz.

1.2 Sümer ve Türk dillerinde “şiir” ve “şarkı” sözleri

Edebiyatçıların yorumları yanında dil arkeoloji araştırmaları da şiir sözündeki şarkı anlamını gün ışığına çıkarıyor. Bugün Sümer dilinde šir “şarkı” anlamına geldiğini biliyoruz.

Yarım asır öncesi bilimciler šir sözün Akadca şeru sözünden alıntı olduğunu öne sürüyordu. Örneğin:

It may be presumed that Akk. šeru ‘song’ entered Sumerian … and is the source of the common Sumerian word  š i r  ‘song, poetic composition’ ..

[Anne Draffkorn Kilmer, Proceedings of the American Philosophical Society, Vol. 115, No. 2 (Apr. 22, 1971), s. 143]

Bir çeyrek asır sonra Akadca sözlügünde “şeru” girişinde şu yazılmış:

               šeru(m) III “song, chant” ..;  also a musical interval;  < Sum

[A Concise Dictionary of Akkadian; ed. by J. Black, A. George, N.Postgate; 2nd (corrected) printing; 2000; Harrassowitz Verlag; Wiesbaden]

Bu girişte “< Sum” kısaltması “şeru” kavramı Sümerceden geliyor demektir.

Bizim önde gelen tarihçilerimizden İsmail Hami Danişmend bu olgunun ipucularını çok daha önce “Tarihi Hakikatler” adlı eserinde vermişti:

Çivi yazısı dediğimiz ideogramlar sistemindeki şekillerden, biri Sümer dilinin değişik lehçelerinde Sur “Şarkı söylemek” ve Šir “Şarkı” telaffuzlarını verir.

Sonraki Türk lehçelerinde mana bakımından hiç bir değişiklik göstermeyen bu kök, fonetik bakımdan başses itibarıyla “y/c/ç/s” değişikliklerini göstermekle birlikte ortases Sümercedeki  “e/i/ü” değişikliğine karşılık “i/ı/a/ü” değişimleri arz etmektedir.

Türk dillerinden Sor, Teleut ve Kırgız lehçelerinde “sar” köküyle bundan çıkan sarın kelimesi tıpkı Sümercedeki “šir/sur” kökünde olduğu gibi “Şarkı” ve “Şarkı söylemek” kavramlarını ifade etmektedir.

Yine bu kökün diğer lehçelerdeki biçimleri de şunlardır:

Karaim

  • “sar-na-mak”   şarkı söylemek

Kazan/Kırgız

  • “cıru cır”  Şarkı

Uygur/Koman/Baraba/Soyon/Kobal/Çağatay/Azeri

  • “ır/ir/yir” şarkı

Anadolu ağızları

  • “yür”, “yır”

Türkü

  • “ırlamak/yırlamak” Türkü söylemek

Çuvaşça

  • “yurĭ” Türkü, Şarkı
  • “yurĭşĭ”, “yorĭşĭ” Türkücü, Şarkıcı
  • “yurlamak”, “yorlamak” Türkü söylemek, Şarkı söylemek

Bütün bu değişik lehçelerdeki kelimelerde hep aynı bir kökün “yır/cır/sar” ve baştaki sessiz harfin erimesiyle “ir/ır” değişiklikleri görülmektedir.

Uygur lehçesinde bunlardan başka bir de “çar” değişikliği “seslenmek” ve “çağırmak” anlamındaki “carlamak” ve şarkı söylemek manasındaki “çarkulamak” mastarlarında görülebilir. Bu son mastarın “çarku” maddesiyle Türkiye lehçesinin “şarkı” tabiri arasında başses itibarıyla bir “s/ç” yer değiştirmesinden başka bir farkı yoktur.

(İsmail Hami Danişmend “Tarihi Hakikatler”, 1978, S. 542)

Bu bilgiler Kırklareli Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümünde çalışan Doç Dr. Bülent Bayram “ÇUVAŞ HALK EDEBİYATINDA  TÜR VE ŞEKİL ADLANDIRMALARI” makalesinde doğrulanıyor:

– Fedotov, etimolojik sözlüğünde*, Aşmarin’in andığı verileri verdikten sonra kelimenin Türk lehçelerindeki paralellerini Radloff sözlüğünden alıntılayarak sıralamıştır: Sagay, Koybal ve Kaçinlerde ır (türkü, şarkı),  Soyotlarda ırla- (türkü, şarkı söyle-), Karaycanın Trakay ağzında iir (türkü, şarkı), Çağatayca ırla- (türkü, şarkı söyle-, sevinçten bağır-), Barabanlarda, Kumandinlerde, Karaycanın Lutsk ağzında yır (türkü, şarkı) ve yırla- (türkü, şarkı söyle-), Kazak ve Kırgızlarda jır/cır (türkü, şarkı, acıklı türkü, ağlayıp sızlama). Fedotov ayrıca Başkurtlarda yır (şarkı, türkü), yırla- (şarkı, türkü söyle-), Yakutlarda ırıa (türkü, şarkı) kelimelerini de yurĭ kelimesinin paralelleri olarak sözlüğüne ekler.

*M.P. Fedotov, Etimologiçeskiy Slovar Çuvaşskogo Yazıka (Cilt II), Çuvaşskiy Guma[1]nitarnıy İnstitut, Çeboksarı 1996, s. 490

1.3 Şiir – Söz – Sörçek – Sav

Sümer dilinde šir-ku/ser-ku kavramın anlamı “kutsal şarkı”. Önceki kısımda aldığımız bilgilere göre şarkı sözü de Sümer dili kökenlidir. Yani Türkçemizdeki şarkı aslında baştan beri kutsal bir şarkıdır – Süm. šir-ku

A. söz/sörçek

Türk dillerinde zetasizm seslik olayına göre “söz” kavramında z-harfi yerine daha eski r- boğumlaması vardı. Bunun izleri örneğin DLT’de geçen sörçek ~ sörçük “geceleyin anlatılan hikaye”, Altayca çöpçök “masal” ve Çağatayca çörçek “masal, hikaye” sözlerinde kayıtlara düştü.

B. söylemek/savlamak

Türkçemizde söylemek ve söz kavramları birbirine benzese de söyle- morfemi savla- morfemine dayanır. Sav sözün kökenini Ön Türkçe’nin bir dalı olarak algıladığımız Sümerce dilindeki *sa fiilinde buluyoruz. Sümerce *sa “haber vermek, bildirmek, isimlendirmek, ad vermek” anlamındadır.

Bir yandan söylemek/savlamak öbür yandan söz/sörçek ikililerin bulunması kökenlerinde ne gibi beraberlik yada ayırım olduğunu sormaya yöneltiyor.

Sümer ve Babil dillerin lehçelerinde şarkı yerine şu sözlerin geçtiğini görüyoruz:

                                      šir/ šeru/ šiptu

Š –> Ç ve (i, e, u) –> dönüşümleriyle  šir/ šip-morfemlerin çör/çöp biçimini aldıkları düşünülür.

Çek/çük küçültme ekleri olup çörçek/sörçek kavramların kökeninde “küçük bir şarkı” anlamı saklı olmalıdır. Bu bağlamda antik çağlardaki hikayelerin ve destanların öncelikle şarkı ve şiir tarzında bestelenip sunulduğuna dair çıkardığımız yorumun tarihte gerçekleşen gelişmeyi yansıttığını savunuyoruz.

2. Şiir ve Lirik kavramların ortak kökleri

2.1 Şiir sözün tarihi ve Sümer kültüründeki kaynakları

Eskiden beri Arap dil bilginleri bazı tahminlere ve yorumlara dayanarak şiir ve şair kelimelerini ‘sezmek, farkına varmak, bazen de bilmek’ anlamında kullanılan şa’ara fiiline bağlamışlardır. (Nejdet Gürkan, Şiir ve Dil – Arap Edebiyatı, 2005, NG)

Şiir, klasik Arap sözlüklerinde; “Sezmek, bilmek ve anlamak” gibi anlamlara gelmektedir.

Bu kaynaklardan biri olan Halil b. Ahmed’in Kitabu’l-Ayn isimli eserinde şiir, “başkalarının bilmediğini bilen ve farkına varan kimsenin sözü” olarak tarif edilmiştir. (NG)

Bu bakış açısından şair, başkalarının bilmediğini bilen, özel anlayışlı olan biridir.

Şa’ara fiilinden türeyen ‘iş’âr’ kelimesi ‘haber verme, bildirme,’; ‘şu’ur’,‘bilinç, idrak, sezgi’; ‘şair’, ‘hisseden, algılayan, bilgi ve haber veren’ demekken, ‘şi’r’ ise‘şuurlu yahut şuursuz edinilen bilgi’ manasına gelir. (M. Kayahan Özgül, Hece Dergisi, -Türk Şiiri Özel Sayısı-, S.53/54/55; Mayıs-Temmuz 2001, s.221. )

Şiir kelimesinin Arapça dilinde ‘bilmek’ sözün semantik alanında bulunduğunu göz önüne getirince doğu edebiyatında şiir ile bilgi kavramlarının nasıl iç içe girdikleri daha iyi anlaşılmaktadır. Doğu kültürü şiiri fen bilimlerin bir koluna tabi tutup diğer kolların karşısında konumunu yükselterek ona asırları aşan kalıcı bir değer biçmiş.

‘Bilinç’ semantiği ötesinde şiir sözün daha başka ve daha eski anlam boyutlarına eski Sâmi bir kaynaktan gelen ve ‘şiir, manzume’ karşılığı olan bir tâbire bağlı bulunan İbranice şir kelimesine baktığımızda varıyoruz.  İbranice şīr şu anlamlara gelir:

  1. Dizi, dizgi, zincir, gerdanlık,
  2. manzume, şiir, şarkı”.
  3. dinî merasimlerde okunan ilâhi

Örneğin Ezgiler Ezgisi diye çevirdikleri kitabın özgün adı “Şīr ha Şīrīm“.

20. yüzyılın ikinci yarısında en önde gelen sümeroloji bilimcileri Samuel Kramer Tevrat’ın bir parçası olan “Şarkıların Şarkısı“ kitabında bulunan şiirlerin konusunu ve havasını Sümer uygarlığı çağında bestelenen aşk şarkılarına ve bunların kült karakterine bağlıyor.

“İbrani edebiyatçıların zamanlarını ve emeklerini sokakta ve pazarda dolaşan anlamsız romantik aşk şarkılarını toplamak için harcamaları pek olası değildir“.

(Noah Kramer, Samuel; “The Biblical “Song of Songs” and the Sumerian Love Songs” Expedition Magazine 5.1 (1962): n. pag. Expedition Magazine. Penn Museum, 1962)

Ünlü Türk sümerologumuz Muazzez İlmiye Çiğ bu konu üzerinde bilgi veriyor:

Bu yüzyılın ilk yarısından sonra, özellikle İstanbul Arkeoloji Müzeleri Arşivi’ndeki Sümer edebi metinleri okunup çözülünce “Süleyman’ın Şarkılar Şarkısı”ndaki şiirlere benzer şiirler bulundu. Yapılan incelemelerde bunların, Sümerlilerin yeni yıl bayramlarında, sazlar eşliğinde söylenen şarkılar ve ilahiler olduğu anlaşıldı. [Tarih Sümer’de Başlar, s. 252-260. Samuel Noah Kramer, The Sacred Marriage Rite, Aspects of Faith, Myth, and Ritual in Ancient Sumer, (Indiana 1969)]

Sümer ekonomisi tarıma dayalı olduğundan, onlar için tarımla ilgili konuların en önemlisi, ülkelerinde bolluk ve bereketin olması idi. Bunun için onlar. Aşk Tanrıçaları İnanna ile Çoban Tanrısı Dumuzi’yi (bu başlangıçta bir kral idi, sonradan Tanrı yapılmış nasılsa) evlendirirlerse, onların verimlilik gücünü ve ölümsüzlüklerini paylaşacaklarına ve bu yolla ülkelerinde bolluk ve bereketi sağlayacaklarına inanmışlardı. Bu inanca uyarak Sümer şairleri ve ozanları onlarla ilgili uzun bir efsane yaratmışlar ve bunu yazıya geçirerek zamanımıza kadar ulaştırmışlardır. Bu hikâyeyi kısaca özetleyelim:

Aşk Tanrıçası İnanna ile Dumuzi birçok zorluktan sonra evleniyorlar. Bu evlilikten sonra Tanrıça yeraltı dünyasına gidiyor. Fakat orası “gidip de dönülmeyen ülke”. Kurala göre, Tanrıça olmasına rağmen, yeryüzüne bırakılmıyor. Bilgelik Tanrısı Enki’nin yardımı ile Tanrıça, kendi yerine birini göndermek üzere, yeraltı yaratıkları ile dışarı çıkıyor. Tanrıça her gittiği yerde Tanrı ve Tanrıçaların, kendisinin yokluğundan çuvallar giyerek, yerlerde sürünerek yas tuttuklarını görüyor ve hiçbirini göndermeye kıyamıyor. Fakat kocasının bulunduğu şehre gelip, onu, karısının yokluğuna aldırmayarak keyifle tahtında oturduğunu görünce, büyük bir kızgınlıkla, “Alın bunu,” diyerek cinlere veriyor. Daha sonra yaptığına pişman olan, fakat kocasının cezasız kalmasını da istemeyen Tanrıçanın yardımıyla, Dumuzi’nin kız kardeşi Rüya Tanrıçası Geştinanna’nın, kardeşi yerine yarım yıl yeraltında kalması, Tanrılar meclisinde kabul ediliyor.

Böylece Dumuzi kış aylarında yarım yıl yeraltında kaldıktan sonra bahar zamanı dışarı çıkıp tekrar karısı ile birleşiyorlar.

Bu birleşmeyi zamanın kralı ile bir başrahibe evlenerek kutluyorlar. Bunun için büyük törenler yapılıyor. Artık yeni bir yıl başlamıştır; ortalık uyanıyor, ağaçlar yeşilleniyor, hayvanlar çoğalıyor.

İşte bu törenlerde okunmak üzere kralın ve rahibenin veya Tanrının ve Tanrıçanın ağzından birbirlerine karşılıklı söylemeleri için aşk dolu, sevgi dolu, açık saçık şiirler yazılmış ve bunlar bestelenerek şarkı haline getirilmiştir.

Sümer bereket kültünü oluşturan bu törenler, bugün “Kutsal Evlenme Törenleri” olarak nitelendirilmiştir.

(Muazzez İlmiye Çiğ,  Kur’an İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki kökeni: Aralık 1994,  Sayfalar: 62-63 )

Bu araştırmalar sonucunda “Şarkıların Şarkısı“ betiğinde toplanan şiirlerin Sümerlerin Dumuzi-İnanna kültünde kutsal bir evlilik töreni sırasında okudukları ilahilerden çok da farklı olmadığı anlaşılıyor.

2.2 Sümerce ve Avrupalı dilleri arasında lambdaizm / LirikLogos

Altayistlerin 20. yüzyılın başlarından beri buldukları ses denkliklerinden biri Altay dilleri arasında söz içi ve söz sonunda /l/ ve /ş/ ünsüzlerinin denkliğidir. Literatürde “lambdaizm-sigmatizm” olarak da bilinen bu denklikte Ortak Türkçe /ş/ ünsüzüne karşılık Çuvaşça ve diğer Altay dillerinde /l/ ünsüzü gelmektedir (Poppe, Altay Dillerinin Karşılaştırmalı Grameri, 1. Kısım Karşılaştırmalı Ses Bilgisi (Çev. Zeki Kaymaz), İstanbul 1994: 121-124).

Altay dilleri arasında var olduğu iddia edilen bu denkliğin tarihsel ve modern Türk yazı dillerinde de olduğu gibi Sümer ve Avrupa dilleri aralarında da örnekleri bulunur.

Türk dillerinde aynı sözcüklerin /l/’li ve /ş/’li değişkeleri açık bir şekilde aşağıdaki örneklerde görülmektedir (Tekin, “Zetacism and Sigmatism in Proto-Turkic”, 2003: 33-4):

             kıl- “yapmak, ifa etmek” (Ortak Türkçe)

                              ~ kış- (Tonyukuk Yazıtı)

             kölige “gölge” (Eski Türkçe)

                              ~ köşi-, köşit-, köşik (DLT)

             tel-, telük (Eski Türkçe)

                              ~ teş- “parçalamak”, teşük “parçalanmış” (Eski Türkçe)

             tol-, toltur- “dolmak, doldurmak” (Eski Uygurca)

                              ~ toş-, toşgur- (Eski Uygurca)

                 tül “rüya” (Eski Türkçe)

                              ~ tüş “rüya” (Eski Türkçe)

             ükli- “artırmak, çoğaltmak” (Eski Uygurca)

                              ~ üküş “çok” (Eski Uygurca)

             balık- “yaralanmak” (DLT)

                              ~ baş “yara”, başık- “yaralanmak”

(ARAT, R. Rahmeti (1992). Edib Ahmed B.; Mahmud Yükneki, Atabetü’l-Hakayık)

Aynı şekilde “lambdaizm“ denklemin Sümer ve Avrupalı dilleri arasında tutarlı olduğunu gösteren örnekler sunabiliriz. En eski yazılı dil Sümerce olduğuna göre bu sözlerin bir l-leşme sürecinden geçtigini izleyebiliriz:

šir– “şarkı”

    ~ lir/lirik Yun. “şiir”;  Lied Alm. “şarkı”

  • Süm. li “bağırmak, şarkı söylemek” / liliz “çalgı” / lidi

aynı morfemin hem l- hem doğu Türk Dilleriyle uyuşan ş-başsesli değişkesi

bulunduğunu gösterir.

  • siren Yun. : “- itfaiye, cankurtaran, polis arabası gibi taşıtlarda bulunan ve uyarıcı olarak kullanılan, tiz ses çıkaran aygıt, düdük; “

seireneler, sireneler Yun:

“- bir adada yaşadıklarına inanılan, söyledikleri şarkılarlan denizcileri

büyüleyip gemilerini kayalıklara süren yaratıklar“

Sümer ve Türk dillerini önemsemeyen “bilimciler“ bu sözü Sami dilleri öbeğine

giren Ugarit dilindeki šrm “şarkıcılar“ kavramına bağlıyorlar, sanki Sami dillerine

öncülük eden Akadca yokmuş gibi.

[The etymology of Greek “seiren” revisited; E. Lujan, J.P Vita; Glotta, 94 (2018), s.234-242]

šita – “rahip ~ leite Yun. “rahibe” –> leiturgos, ing. liturgy “ayin”

 šikum– “deriden mal”

           ~ lëkurë – Arnavutça “deri”

            sküra – Beyaz Rusça [l-leşme olmadığı için Sümerce kökenine daha yakın]               

         Buna karşılık eski Türkçede ve diğer Türk dillerinde gön/kön “deri” bulunur,

         Ya ”ši” hecesi düşmüstür ya da Sümer dilinde sözün başına katıldı.

   šeg10– “ses, ağlama”

                       ~ lacrima Lat. “göz yaşı”

   šeg/še3 “tutmak, almak, ele geçirmek, yakalamak, kaldırmak”

                       ~ legein  Yun. “toplamak, koparmak”

  • Bu kökten birçok bilimsel terimlerde karşımıza çıkan ‘logos’   sözü türer. Bunu her türlü *-loji ekiyle biten terimlerden tanırız.
  • Sümercede šeg3-morfemi el anlamındaki “šu“ sözüyle ilişkilidir .
  • Başses değişikliği olmadan da bu sözün başka dilleri geçtiği görülür. Örneğin ing. seize “ele geçirmek, tutmak”

Görüntü:

“Dünyanın En Eski Aşk Şiiri” olarak geçen yazının bulunduğu tablet, şimdilerde herkesin mutlaka ziyaret etmesi gereken İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde sergilenmekte. Tabletin ülkemizde oluşuna ek olarak, bu tableti müzenin arşivlerinde bulup, tasnifleyen ve kopyalayarak Samuel Noah Kramer ile birlikte çevirisini yapan Türkiye’nin ilk Sümerologu Muazzez İlmiye Çığ ise, tarihe ışık olmakla kalmayarak, bizlere aşkın 4000 yıl önce de var olduğunu bizim dilimizde anlatmış olması büyük şans.

Mustafa Şimşek
Latest posts by Mustafa Şimşek (see all)

“<em>Şiir</em> sözün Sümer ve Türk dillerindeki tohumları” üzerine bir yorum

Yorum yapın