Ukuş körki til ol Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hacip - "Aklın görkemi dildedir"
1. Küresel etimolojinin başlangıcı üzerinde
1905 yılı Avrupa’da evrensel bakış açısını temelden deviren iki yapıta sahne olundu.
Birincisi 26 Eylül’de yayımlanan “Hareketli Cisimlerin Elektrodinamiği”. – Bu yazıda Einstein uzay ile çağı birleştirerek fiziği 4 boyutlu hiperbolik bir geometri üzerinde yeniden kurdu.
İkincisi yaz aylarında Alfredo Trombetti’nin kamuya sunduğu “Dilin Köklerindeki Birlik” (L’unita d’origin del linguaggio ).
19. yy son üçtesinde karşılaştırmalı lengüistik bütün dünya dillerine uzanmaya başlamştı.
Holger Pedersen 1903 yılında Nostratik dil öbeği adı altında Hint-Avrupalı, Sami, Ural, Altay ve Eskimo-Aleut dillerini toplamıştı. Trombetti ise o yıllarda geniş kapsamlı araştımalar sonuncunda tüm dünya dillerinin tek bir dilden geldiğini öne sürüp bu tezi destekleyecek kanıtlar topladı. Daha sonra onun izinde gidenler küresel etimolojinin doğrultusunda daha geniş kapsamlı araştırmalar sundular.
Bu yazımızda Trombetti’nin incelemelerine de bakarak Türk Dillerinde bilinen kulak sözün küresel ilişkilerine ışık atıyoruz.
2. Kulağın kültürel önemi
Sümerlerde kulak ad aktarmalı şeklinde konuşmalarda anlayış ve bilgeliğin yerine geçtiği görülür. Bunun nedeni de kavrama gücünün ve sonuçta zekanın kulak ile işitebilme yeteneğine bağlanmasıdır.
Bu durum Sümercede kulak anlamına gelen ĝeštug kelimesine de yansımıştır. Bu söz kulak ile birlikte zeka, akıl, anlayış, akıl demektir.
ĝeštug – 1. kulak 2. zeka, akıl, anlayış, akıl
Bütün arkaik toplumlarda işitsel eğitim yoluyla kazanılan sağduyu büyük önem taşırdı. Sonradan mitlerin anlatımında doğanın ve onu yöneten tanrıların seslenişlerini duyabilmek yeni bir erdemlik anlayışını ortaya getirdiğinde gelecek dinlerin zemini hazırlanmıştı.
3. Kulak – söz incelemesi
A. –gak eki
Kulak sözü *kul kökü ile Eski Türkçede bedenin değişik yerlerine adlarını oluşturan -gak/-kak ekinden türemiştir.
kul + gak –> kulak
yan + gak –> yanak (yangak)
diz + gak –> dirsek (tirsgek)
müngüz “boynuz” –> müngüzgek “nasır”
B. Sümerce gu3
Kul- morfemindeki Ku/gu- kökün en başlıca izlerini Sümerlerde görebiliriz:
gu3 – ses, ağlama, gürültü
(epsd2/sux/gu[voice] (upenn.edu)
gu3 ra-ah2 – bağırmak
(epsd2/sux/gu rah[shout] (upenn.edu)
gu3 de2 – demek, söylemek, aramak, sesli okumak, başvurmak
(epsd2/sux/gu de[say] (upenn.edu)
ĝeš tuku – işitmek, duymak
ĝeštug – 1. kulak 2. zeka, akıl, anlayış, akıl
4. Türk Dilinde kulak ile ukuş (akıl) sözlerin ortak kökleri üzerinde
A. Sümerce gu3 kökün Türkçeye olası yansımaları üzerinde
- gürlemek, gürültü
Sümerce gu3 ra-ah2 ; ra “vurmak“
( Eski/Orta Türkçe ur-, urug “dövüş“ )
- gür
bol ve güçlü olarak çıkan ya da fışkıran su, saç, çimen, ses için
denir.
- küğ ~ müzik, ses
- külüg ~ ünlü, şanlı
- kükremek
Bu söz <gür, kür> kökün -gira/-kira ekin birleşimiyle oluşmuştur.
Kalmık kür “şiddetli gürültü, gürleme“
(Ön Türkçede ünsüz yitimi, Talat Tekin)
kükremek < kür kira
Tuva Türkçesinde {+GIr(A)-} ekini alan fiiller, hayvanların çıkarmış olduğu sesleri, insanların bedenlerinden çıkan sesleri, bazı nesnelerden çıkan sesleri ve çobanların sürüleri gütmek için kullandıkları sesleri ifade etmek için kullanılır.
(TUVA TÜRKÇESİNDE {+GIr(A)-} EKİ, İlker Tosun)
Örnek:
kıŋgıra-: Kıŋ-kıŋ diye ses çıkarmak, çınlamak (Monguş, Tıva Dıldıŋ Tayılbırlıg Slovarı 2011: 292).
şıŋgıra-: Şıngırdamak, tıngırdamak (Tenişev, Tuvinsko-Russkiy Slovar1968: 589)
Orhun Türkçesi ile tarihî lehçelerin ve günümüz Türk ağızlarının hepsinde görülen ve ses yansımalı fiiller alanında en işlek olan bu ekin, +kır-, +kir-, +kur-, +kür-; +gır-, +gir-, +gur-, +gür-; +hır-, +hĭr- , +ŋır-, +ŋur-, +ŋar-; +yir-, +yür- gibi alomorfları da bulunmaktadır.
(TÜRKÇEDE SES YANSIMALI FİİLLER TÜRETEN ..2020, Aksaamai OMURALIEVA)
B. Sümerce ĝeštug – Türkçe ukuş
Sümerler kulak için kullandıkları sözü “zeka, akıl, anlayış, akıl“ diye de anlamlandırdılar.
Benzer bir semantik bağı Türk dillerinde görüyoruz:
kulak
ukuş “akıl, anlayış“
ukmak “anlamak, dinlemek, itaat etmek“
ukturmak “anlatmak, bildirmek“
İlkin kulak sözündeki “ku(l)“ kökü ukmak özündeki “uk“ köküne fonetik olarak denk düşer. Ünlü harfin başa çekilmesi Türk Dillerin özel bir niteliğidir.
İkincisi, semantik birlik ukmak fiilin Türk Dillerinde “dinlemek“ anlamında kullanılışı üzerinde kurulur:
Teleüt Ağzı Sözlüğü’nden uk- fiiline baktığımızda “dinlemek, itaat etmek” anlamları karşımıza çıkmaktadır. (Ryumina-Sırkaşeva ve Kuçigaşeva, Teleüt ağzı sözlüğü; 2000, s. 123).
Günümüzde bu fiil, Yeni Uygur Türkçesi Sözlüğü’nde
uxmaḳ “anlamak, duymak, işitmek.” Necip, E. N. (2013). Yeni Uygur Türkçesi sözlüğü.
Hakasça-Türkçe Sözlük’te ise “uh- [uğarğa]
1. dinlemek, kulak vermek; sös uhpas – söz dinlemez;
2. anlamak; bk. is- I.” (Gürsoy-Naskali, Hakasça-Türkçe sözlük, 2007, s. 545)
anlamlarında verilmektedir. ( k –> h/ğ yumuşaması ile )
5. Küresel bakış
A. Akadca (Sami Dilleri)
Akadca qulu – ses, gürültü
İbranice qol – ses
Arapça qala – söylemek
qara’a – sesli okumak
kalama – konuşma, söz, ifade
Burada kulak sözün k-l ünsüzlerini görüyoruz. Sümerce gu3(ses, gürültü) ile -lu köklerin birleşiminden qulu evrilmiş olabilir. Ayrıca Türkçeye geçen “kelime“ sözü karşımıza çıkıyor.
B. Hint-Avrupalı Diller
Hint Avrupalı Dillerinde gu/*klu kökü:
Sanskrit cru-dhi – dinlemek, işitmek
Yun. cluo – dinlemek, işitmek
akouein –> akustik
Lat. inclutus(clueo) – ünlü, tanınmış, duyulmuş
Almanca hla-t ( Laut) – ses
+Klang(klingen) – ses
Litvanca klau-s-y-ti – duymak, itaat etmek
Slav slu-ti – adı olmak
Farsça guş – kulak
C. Fin-Ugor Dil öbeği
Fince kulla – dinlemek, kulak vermek, işitmek, haber almak
kuulo – işitme, duyu
kuulija – dinleyici
kuuluisa – ünlü
Lappon/Sami gullat – duymak, işitmek
gullu – işitme
gullahallan – iletişim
kullø – duymak, hissetmek
Mordvin kuĺe – duymak, işitmek
Macar hall – duymak, işitmek
· kuuluisa ile Eski Türkçe külüg arasındaki biçimsel ve anlamsal yakınlık dikkat çekicidir.
D. Dravidce *kēḷ-
Tamil kēl(kētp, kētt) –
duymak, dinlemek, öğrenmek, sormak, araştırmak, sorgulamak, araştırmak,
talep etmek, itaat etmek; duyulmak (çağrı olarak), ulaşmak (ses olarak)
kēḷvi, kēṭpu – işitme, soru, öğrenme, ses, kelime, söylenti, kulak
Malayalam
kēlkka – duymak, algılamak, dinlemek, itaat etmek, sormak
kēlvi/kēli – duymak, itaat etmek, duyurmak, rapor etmek
Kannada
kēl(kēld-), kēlu – duymak, dinlemek, kulak vermek, istemek, yalvarmak, talep etmek
6. Türk Dilleri ile Moğolca – Kulak ile Dil bağları
Türk Dillerin hemen hepsinde kulak sözü seslenme ya da yazılışta küçük ayrımlarla geçer.
Çuvaşçada yuvarlak u-ünlüsü düz e-ünlüsüne dönüşmüştür:
Çuvaş xälxa kulak
Seslendirme bakımından xälxa Çuvaşça кала sözüneyakın.
кала
1. söylemek, anlatmak
2. okumak
3. teslim etmek (konuşma, kadeh kaldırma vb.)
4. telaffuz etmek çalmak,
5. icra etmek (bir müzik aletinde)
6. (birinin) kokusunu almak yetecek kadar
anlamındaki söz Divan-i Lügatit Türk‘de geçen keleçü “söz“ kelimesinin bir kalıntısı.
Kökenleri Moğolcaya dayanan sözün kelelci “hikaye/öykü“ diye türevi XI. ile XIII. yy arasında geçerli olan Harezm Altınordu Türkçesinde bulunur. ( Suat Ünlü, Harezm Altınordu Türkçesi Sözlüğü )
Ayrıca
Çuvaş kalaś – konuşmak
Dilleri birbirinden kopturan kuramlar bu Çuvaşça “kala“ yı sadece Moğolca kele “dil“ sözüne bağlamakla yetiniyorlar.
Ancak Çuvaşça sözün semantik genişliği başka bir şey ifade ediyor. Seslenmek, çalmak gibi anlamlar ‘konuşmak’ anlamından önce yüklenmiş olasılığı gözardı edilemez.
7. Sonuç
Önceki bölümlerde değindiğmiz küresel bakış açısı dilin ukuşun, demeli seslenişin ve dinleyebilmenin ifadesi olduğunu gösteriyor.
Sonuç olarak kökensel araştırmalar kutsal bilgiler arasında 1000 yıl önce Türk toplumunda betiğe geçirilen“Dil Ukuşun Görkemi“ öğretisi ta Sümerlerden başlayarak küre çapında değişik dillerde değişik sözlere dağıldığını kanıtlıyor.